Kemal Deniz
Köşe Yazarı
Kemal Deniz
 

Eşe-Fatma Taşı Ve Uğur Böceği

Çalışmamız içerisinde halk kültürü yönüyle incelemeye çalıştığımız “Bereket anlayışı” bakımından üzerine önemli bir anlam yüklenen “Eşe- Fatma Taşı” ; bilim alanında kullanılan adıyla cyclolites eliptica/ cyclolites tenviradiatus olarak bilinen 65-95 milyon yıllık fosillerdir. Yarım küre ya da elipsoidal şekilde, tek yaşayan mercanlardır. Altta halkalar şeklinde epiteka, üst ortada uzunca bir oluk ve ince uzun bölmeler mevcuttur. Üst Kretase jeolojik dönemine tarihlendirilmektedir.([1]) Malatya’nın çeşitli yörelerinde sıkça görülen bu fosillerin büyüklü-küçüklü farklı ebatlarda örneklerine rastlanmaktadır. Özellikle Hekimhan yöresinde milyonlarca yıl önce yaşamış fosillere, deniz canlılarının kalıntılarına, toprak yüzeyinde kolayca ulaşmak mümkündür. Hekimhan İlçesi Sarıkız Köyünde yukarıda sözünü ettiğimiz fosilin değişik ebatlardaki örneklerini ziyadesiyle görmekteyiz. Yöre halkı bu fosile “Eşe-Fatma” (Ayşe-Fatma)adını vererek bir bereket getirici kutsiyet yüklemiştir. Zaten bölgede Hz. Ayşe, Hz. Fatma’dan kaynaklı olarak bayan ismi tek tek kullanıldığı gibi her iki ismin bir kişiye verildiği de görülmektedir. Eşe-Fatma adının bu fosile verilmiş olması yörede kutsal kabul edildiğinin işaretidir. Sarıkız Köyü ve çevresindeki köylerde; un-bulgur çuvallarının ağzına, ekmek pişirilirken içinden un alınan, hamur yumaklarının bulunduğu hılaya(İteği) Eşe-Fatma Taşı konur. Ekmek pişirimi tamamlandıktan sonra hamur kesmede kullanılan kesme küreği/ Hamur Eğişi; Hamur Teknesi/Kersen; Ekmek Duvağı/Tapılama ve ekşi hamur yumağı ile birlikte hıla toplanırken içine Eşe-Fatma Taşı konularak bohça biçiminde katlanarak, diğer ekmek pişirme zamanına kadar kaldırılır. Bu hılanın içerisine konulan Eşe-Fatma Taşı ekmek kadar kutsal kabul edilir ve bereket getireceğine inanılır. ([2]) Bulgur ve un torbalarının ağzına bu taşlar konulduğunda kış boyunca tekrar yaz ayındaki harman zamanına kadar unun-bulgurun bitmeyeceğine inanılır. Bölge insanı Eşe-Fatma Taşını pis yerlere atmaz, alır saygıyla yüksekçe bir yere koyar. ([3]) Köyün çevresinde rastlanan fosilin örneklerini özellikle de köyün tam orta kısmında olan okul ve sağlık evinden aşağı inerek asfalta ulaşan yol üzerinde köylülerin “çakşak” adını verdikleri yerden bulmak mümkündür.  Cyclolites adıyla anılan torba vücutlular ailesinden ve Mercanlar sınıfından olan bu fosilleri toplayanlar, bereket getirmesi bakımından “taş kültü” nün devamının sağlanmasında bir geleneği de devam ettirmektedirler.     Eşe- Fatma Böceği Hekimhan ve çevresinde sık görülen fosil örneklerinden biri olan Eşe- Fatma Taşı adıyla bilinen fosil, biçim olarak uğurböceğini andırmaktadır. Güzelyurt’ta Kangaç/Gangaç olarak bilinen uğurböceği,  Sarıkız ve çevresindeki köylerde Eşe Fatma Böceği olarak adlandırılmaktadır. Eşe-Fatma Taşı‘nın uğur ve bereket getirdiği düşünülerek kutsallaştırıldığı göz önünde bulundurulursa; “Uğurböceği” adına kaynaklık ettiği düşünülebilir. Hekimhan’dan Güzelyurt istikametine giden Yaya yolu/Değirmen Yolu diye adlandırılan kese (kestirme yaya yolu) yoldan Keklicek mevkiine çıkarken yolun çevresi Eşe- Fatma Taşı ile doludur. Yine Girmana’dan Hekimhan’a giden eski İpek Yolu üzerinde binlercesine rastlanabilir. Yörede, uğurböceğini öldürmek olumsuz bir bakışla, günah sayılan bir davranış olarak kabul edilir. Gangaç, Uğurböceği, Uç Uç Böceği, Ebem Böceği gibi adlarla tanınan Eşe-Fatma Böceği, kutsallığını mutlaka Hz. Ayşe ve Hz. Fatıma’dan almaktadır. Çocukların, şahadet parmağına tırmanan böceğe “Gangaç, gangaç, k/ganını al da gaç” ;“Uç, uç, uç, uç…” veya “Uç, uç Ebem Böceği uç, uçarsan uç, uçmazsan anana babana söylerim seni döver, uç, uç, uçta kaç…”gibi tekerlemeler söyleyerek böceğin ölmesini istemediklerini ifade etmeleri de kutsal görülmesine örnekler olarak kabul edilebilir. “Kanını al da gaç” deyimi, böceğin yere düşmesi halinde öleceğinden duyulan endişeyi ifade etmekte ve böceğin kendi kanı dökülmeden kaçması istendiğini belirtmektedir.([4]) Yere düşen Eşe-Fatma Böceği, ele alınarak uçurulmaya çalışılır. Çünkü yerde toprağa karışarak ölebileceğinden endişe edilir. Genellikle çiçek üzerinde, ağaç dallarında olanlara dokunulmaz. Kişinin üzerine konması halinde o kişiye uğur getirdiği düşünülür. Bir kişinin omzuna konduğu takdirde kesinlikle dokunmadan kendiliğinden uçup gitmesi için omuz hafifçe yukarıya kaldırılır. Sonuç: Yörede, torbadan un veya bulgur alınmak üzere el uzatılırken “El benim elim değil, Fadime Anamızın eli” şeklinde bir söz söylenerek, bu sözden sonra Eşe-Fatma Taşı kaldırılmak suretiyle un ve bulgur alınır. Bu söz o kadar sık kullanılmıştır ki, günlük hayatta birçok olayda geçerlilik kazanmıştır. Hasta sırtı sıvazlama, tuz çevirme ve vücuda yel girmesi gibi durumlarda bu konuda yardımcı olacak kişi de hasta olana dokunmadan önce “El benim elim değil, Fadime Anamızın eli” dedikten sonra besmele çekerek ağrı olan yeri ovmaya başlar. Bu şekilde başlayan tedavinin hastayı iyileştireceğine inanılır. Bölgede Fatma/Fatıma/Fadime yerel ağızda aynı anlamda kullanılan isimlerdir. Yöredeki inanışta bulgurun-unun artması gibi çoğalmacı bir yönünün olması doğurganlıkla da ilgili olsa gerektir. Taşa erkek ismi değil kadın isminin verilmesi Hz. Ayşe ve Hz. Fatma’nın kadın olmalarından hareketle, buradaki inanışın bereket ve bolluğun sürekli olmasının sağlanması, özünde toprağın verim gücü gibi doğurganlık gücüne atfedilmesindendir. Antropolog Hüseyin ŞAHİN’in Arguvan, Hekimhan ve Malatya’nın birçok yöresinde yaptığı derlemelerde “ Fatma Ana Eli” inanışı ve uygulaması yönüyle gözlemlerini şöyle aktarmıştır: Doğum döşeğinde olan /doğum sancısı çeken kadınların sırtının “El benim değil, Fatma Anamızın eli olsun, Fatma Anamız bu gelini kolay geçitlerden geçirsin”  duasıyla sıvazladıklarını tespit etmiştir.([5]) Bu tespit yöredeki halk inanışları içerisinde Eşe- Fatma isimlerine dayandırılarak birçok adet, gelenek ve inanış uygulamalarına kutsiyet kazandırıp kuşaklara aktarıldığını göstermektedir. [1] Nurdan İNAN, Türkiye’nin Önemli Omurgasız Fosilleri, Tübitak Yay., Ankara, 2008, s.12 [2] K.Kişi: Bahar DENİZ, 1937 Hekimhan doğumlu, Okur-Yazar, Ev Hanımı, Hekimhan Sarıkız Köyü-Malatya; Hüsne GEDİK, 1953 Hekimhan doğumlu, Okur-Yazar, Ev Hanımı, Hekimhan Sarıkız Köyü-Malatya [3] K.Kişi: Ali GEDİK, 1950 Hekimhan doğumlu, Okur-Yazar, Çiftçi, Hekimhan Sarıkız Köyü-Malatya [4]  K.Kişi: Metin ÖZER, 1950 Güzelyurt doğumlu, Okur-yazar, Emekli Öğretmen, Malatya. [5] Hüseyin ŞAHİN: “Malatya-Arguvan’da Doğumla İlgili İnanışlar”, H.ŞAHİN ÖZEL ARŞİVİ, Malatya 1990
Ekleme Tarihi: 06 Temmuz 2021 - Salı

Eşe-Fatma Taşı Ve Uğur Böceği

Çalışmamız içerisinde halk kültürü yönüyle incelemeye çalıştığımız “Bereket anlayışı” bakımından üzerine önemli bir anlam yüklenen “Eşe- Fatma Taşı” ; bilim alanında kullanılan adıyla cyclolites eliptica/ cyclolites tenviradiatus olarak bilinen 65-95 milyon yıllık fosillerdir.

Yarım küre ya da elipsoidal şekilde, tek yaşayan mercanlardır. Altta halkalar şeklinde epiteka, üst ortada uzunca bir oluk ve ince uzun bölmeler mevcuttur. Üst Kretase jeolojik dönemine tarihlendirilmektedir.([1]) Malatya’nın çeşitli yörelerinde sıkça görülen bu fosillerin büyüklü-küçüklü farklı ebatlarda örneklerine rastlanmaktadır.

Özellikle Hekimhan yöresinde milyonlarca yıl önce yaşamış fosillere, deniz canlılarının kalıntılarına, toprak yüzeyinde kolayca ulaşmak mümkündür.

Hekimhan İlçesi Sarıkız Köyünde yukarıda sözünü ettiğimiz fosilin değişik ebatlardaki örneklerini ziyadesiyle görmekteyiz.

Yöre halkı bu fosile “Eşe-Fatma” (Ayşe-Fatma)adını vererek bir bereket getirici kutsiyet yüklemiştir. Zaten bölgede Hz. Ayşe, Hz. Fatma’dan kaynaklı olarak bayan ismi tek tek kullanıldığı gibi her iki ismin bir kişiye verildiği de görülmektedir. Eşe-Fatma adının bu fosile verilmiş olması yörede kutsal kabul edildiğinin işaretidir.

Sarıkız Köyü ve çevresindeki köylerde; un-bulgur çuvallarının ağzına, ekmek pişirilirken içinden un alınan, hamur yumaklarının bulunduğu hılaya(İteği) Eşe-Fatma Taşı konur. Ekmek pişirimi tamamlandıktan sonra hamur kesmede kullanılan kesme küreği/ Hamur Eğişi; Hamur Teknesi/Kersen; Ekmek Duvağı/Tapılama ve ekşi hamur yumağı ile birlikte hıla toplanırken içine Eşe-Fatma Taşı konularak bohça biçiminde katlanarak, diğer ekmek pişirme zamanına kadar kaldırılır. Bu hılanın içerisine konulan Eşe-Fatma Taşı ekmek kadar kutsal kabul edilir ve bereket getireceğine inanılır. ([2])

Bulgur ve un torbalarının ağzına bu taşlar konulduğunda kış boyunca tekrar yaz ayındaki harman zamanına kadar unun-bulgurun bitmeyeceğine inanılır. Bölge insanı Eşe-Fatma Taşını pis yerlere atmaz, alır saygıyla yüksekçe bir yere koyar. ([3])

Köyün çevresinde rastlanan fosilin örneklerini özellikle de köyün tam orta kısmında olan okul ve sağlık evinden aşağı inerek asfalta ulaşan yol üzerinde köylülerin “çakşak” adını verdikleri yerden bulmak mümkündür.  Cyclolites adıyla anılan torba vücutlular ailesinden ve Mercanlar sınıfından olan bu fosilleri toplayanlar, bereket getirmesi bakımından “taş kültü” nün devamının sağlanmasında bir geleneği de devam ettirmektedirler.

 

 

  1. Eşe- Fatma Böceği

Hekimhan ve çevresinde sık görülen fosil örneklerinden biri olan Eşe- Fatma Taşı adıyla bilinen fosil, biçim olarak uğurböceğini andırmaktadır. Güzelyurt’ta Kangaç/Gangaç olarak bilinen uğurböceği,  Sarıkız ve çevresindeki köylerde Eşe Fatma Böceği olarak adlandırılmaktadır.

Eşe-Fatma Taşı‘nın uğur ve bereket getirdiği düşünülerek kutsallaştırıldığı göz önünde bulundurulursa; “Uğurböceği” adına kaynaklık ettiği düşünülebilir. Hekimhan’dan Güzelyurt istikametine giden Yaya yolu/Değirmen Yolu diye adlandırılan kese (kestirme yaya yolu) yoldan Keklicek mevkiine çıkarken yolun çevresi Eşe- Fatma Taşı ile doludur. Yine Girmana’dan Hekimhan’a giden eski İpek Yolu üzerinde binlercesine rastlanabilir.

Yörede, uğurböceğini öldürmek olumsuz bir bakışla, günah sayılan bir davranış olarak kabul edilir. Gangaç, Uğurböceği, Uç Uç Böceği, Ebem Böceği gibi adlarla tanınan Eşe-Fatma Böceği, kutsallığını mutlaka Hz. Ayşe ve Hz. Fatıma’dan almaktadır.

Çocukların, şahadet parmağına tırmanan böceğe “Gangaç, gangaç, k/ganını al da gaç” ;“Uç, uç, uç, uç…” veya “Uç, uç Ebem Böceği uç, uçarsan uç, uçmazsan anana babana söylerim seni döver, uç, uç, uçta kaç…”gibi tekerlemeler söyleyerek böceğin ölmesini istemediklerini ifade etmeleri de kutsal görülmesine örnekler olarak kabul edilebilir. “Kanını al da gaç” deyimi, böceğin yere düşmesi halinde öleceğinden duyulan endişeyi ifade etmekte ve böceğin kendi kanı dökülmeden kaçması istendiğini belirtmektedir.([4])

Yere düşen Eşe-Fatma Böceği, ele alınarak uçurulmaya çalışılır. Çünkü yerde toprağa karışarak ölebileceğinden endişe edilir. Genellikle çiçek üzerinde, ağaç dallarında olanlara dokunulmaz. Kişinin üzerine konması halinde o kişiye uğur getirdiği düşünülür. Bir kişinin omzuna konduğu takdirde kesinlikle dokunmadan kendiliğinden uçup gitmesi için omuz hafifçe yukarıya kaldırılır.

  1. Sonuç:

Yörede, torbadan un veya bulgur alınmak üzere el uzatılırken “El benim elim değil, Fadime Anamızın eli” şeklinde bir söz söylenerek, bu sözden sonra Eşe-Fatma Taşı kaldırılmak suretiyle un ve bulgur alınır. Bu söz o kadar sık kullanılmıştır ki, günlük hayatta birçok olayda geçerlilik kazanmıştır. Hasta sırtı sıvazlama, tuz çevirme ve vücuda yel girmesi gibi durumlarda bu konuda yardımcı olacak kişi de hasta olana dokunmadan önce “El benim elim değil, Fadime Anamızın eli” dedikten sonra besmele çekerek ağrı olan yeri ovmaya başlar. Bu şekilde başlayan tedavinin hastayı iyileştireceğine inanılır. Bölgede Fatma/Fatıma/Fadime yerel ağızda aynı anlamda kullanılan isimlerdir.

Yöredeki inanışta bulgurun-unun artması gibi çoğalmacı bir yönünün olması doğurganlıkla da ilgili olsa gerektir. Taşa erkek ismi değil kadın isminin verilmesi Hz. Ayşe ve Hz. Fatma’nın kadın olmalarından hareketle, buradaki inanışın bereket ve bolluğun sürekli olmasının sağlanması, özünde toprağın verim gücü gibi doğurganlık gücüne atfedilmesindendir.

Antropolog Hüseyin ŞAHİN’in Arguvan, Hekimhan ve Malatya’nın birçok yöresinde yaptığı derlemelerde “ Fatma Ana Eli” inanışı ve uygulaması yönüyle gözlemlerini şöyle aktarmıştır: Doğum döşeğinde olan /doğum sancısı çeken kadınların sırtının “El benim değil, Fatma Anamızın eli olsun, Fatma Anamız bu gelini kolay geçitlerden geçirsin”  duasıyla sıvazladıklarını tespit etmiştir.([5]) Bu tespit yöredeki halk inanışları içerisinde Eşe- Fatma isimlerine dayandırılarak birçok adet, gelenek ve inanış uygulamalarına kutsiyet kazandırıp kuşaklara aktarıldığını göstermektedir.

[1] Nurdan İNAN, Türkiye’nin Önemli Omurgasız Fosilleri, Tübitak Yay., Ankara, 2008, s.12

[2] K.Kişi: Bahar DENİZ, 1937 Hekimhan doğumlu, Okur-Yazar, Ev Hanımı, Hekimhan Sarıkız Köyü-Malatya; Hüsne GEDİK, 1953 Hekimhan doğumlu, Okur-Yazar, Ev Hanımı, Hekimhan Sarıkız Köyü-Malatya

[3] K.Kişi: Ali GEDİK, 1950 Hekimhan doğumlu, Okur-Yazar, Çiftçi, Hekimhan Sarıkız Köyü-Malatya

[4]  K.Kişi: Metin ÖZER, 1950 Güzelyurt doğumlu, Okur-yazar, Emekli Öğretmen, Malatya.

[5] Hüseyin ŞAHİN: “Malatya-Arguvan’da Doğumla İlgili İnanışlar”, H.ŞAHİN ÖZEL ARŞİVİ, Malatya 1990

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve malatyahakimiyet.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.